Son günlerde Amerika’da büyük bir tartışma yaşanıyor. FBI, San Bernardino’da katliama yol açan teröriste ait cep telefonundaki bilgilere erişmek istiyor. Ancak elindeki imkanlarla bunu yapamayınca Amerika’daki yasaların devlete verdiği geniş yetkileri kullanarak bir mahkeme kararı yolu ile Apple’dan yardım istiyor. Apple’in FBI’a evet veya hayır cevabı vermek için 26 Şubat cuma gününe kadar zamanı var. Bu noktada milli güvenliği ön planda tutan bir çok kişi Apple’ın devletin isteğine uyması gerektiğini söylerken özgürlük ve gizliliği savunan bir çok kişi de Apple’ın direnmesi gerektiğini söylüyor.
Öncelikle belirtmeliyim ki FBI’ın daha en başta böyle bir istekte bulunmasını yanlış buluyorum ve ayrıca şu anda kamuoyunu yanlış yönlendirdiğini düşünüyorum. Birincisi FBI bu konuyu hiç kamuoyu önüne çıkarmadan götürebilirdi. Konuyu medyaya taşımasının sebebi herkesin hafızalarında taze olan ve büyük bir katliam yaşanan bu olayı ön plana çıkararak bunu teknoloji şirketlerinin şifreleme algoritmalarını gerektiğinde devre dışı bırakmaları konusunda bir süredir yürüttüğü kampanya için bir fırsat olarak görmesi. İkincisi ise Apple’ın sadece bu seferlik ve bir kereliğine yardım etmesini istediğini söylemesi. Bu sebep ise bir kereden bir şey olmaz diyen kötü arkadaş örneğine benziyor. Tam aksine prensipli, erdemli ve karakterli olmak, her şart ve sebepte bile kişilerin ve kurumların inandıkları ilkelerden ve değerlerden vazgeçmemelerini gerektirir. Bir kere cihazlar için bu çeşit arka kapılar açılırsa bu isteklerin arkası gelecektir. Daha şimdiden FBI’ın dokuz tane daha telefon için Apple’dan benzer istekte bulunmak istediği bilgisi dolaşıyor. Dolayısıyla her iki sebepten dolayı da FBI’ın kredibilitesine zarar verdiğini düşünüyorum.
Öte taraftan FBI, Apple’dan veri paylaşmasını istemiyor. Bu tartışmaya katılan Bill Gates de ne yazık ki yanlış bilgilendirme yaparak durumun telekom şirketleri, bankalar veya Facebook, Google, Twitter gibi şirketlerin bilgi paylaşımı yapması ile benzer olduğunu söyledi. Halbuki FBI, Apple’ın yeni bir yazılım geliştirmesini ve bu yazılımı teröristin telefonunua yüklemesini istiyor. Dolayısıyla Apple’ın elinde paylaşmaya hazır bir veri bulunmuyor. Sonuçları tüm Apple kullanıcılarını olumsuz etkileyebilecek bir tehdit var ortada.
Bununla beraber, ben durumu milli güvenlik ve kişisel bilgilerin gizliliği ekseninin dışına taşıyarak marka değeri üzerinden değerlendirmek istiyorum. Marka, bir söz vermek demek. İnsanlar markalara değer verirler ve markasızdan ziyade markalı ürünleri tercih ederler. Bunun en önemli sebeplerinden biri olarak markanın verdiği sözü tutacağına dair güven yer alır. İnsanların güvenme ihtiyacına cevap veren markalar tutarlı olarak müşterilerine vaatlerini fazlasıyla yerine getirirler. Geçtiğimiz senelerde yaşanan şifrelerin kırılması veya gizli hükümet bilgilerinin sızması gibi olaylardan ders çıkarak Apple, yeni işletim sistemi IOS9 ile beraber kişisel bilgilerin gizliliği konusunda müşterilerine yeni bir söz verdi. Bu söz ile Apple, Icloud’da yedeklenen bilgi haricinde telefonda tutulan hiç bir bilgiye erişmenin mümkün olmadığının garantisini verdi.
Bu davayı zor yapan asıl konu ise devletin de vatandaşlarına karşı bir söz vermiş olması. Bu da güvenliği sağlama görevi. Yasalar da bu konuda devlete her türlü yetkiyi veriyor. Yani aslında FBI’ın Apple’dan bulunduğu istek tamamiyle yasal ve Apple bu isteğe olumlu cevap vermezse bir ceza ödemek durumunda kalacak.
Bu açıdan olaya yaklaştığımızda ise hem FBI’ın hem de Apple’ın aynı anda kazanmasının mümkün olmadığı görülüyor. Apple’ın, FBI’ın isteğine uyduğu her durumda kendi markasına zarar vereceğini ve müşteri güveninin sarsılacağını söyleyebiliriz. Hatta Apple telefonu kırsa dahi FBI telefondaki bilgilere ulaşamayabilir veya telefondan hiç bir ipucu elde edemeyebilir. Bu durumda FBI da uzmanlık ve başarı anlamında halkın gözünde yetersiz görülecektir. Öte yandan en iyi ihtimalle telefondaki bilgilere erişilir ve bu bilgiler sayesinde yeni terörist saldırıları engellenirse de FBI’ın toplum nezdindeki marka gücü ve FBI’a duyulan güven artacaktır.
Geçmişteki örneklere baktığımızda ise baskıcı isteklere boyun eğen şirketlerin uzun vadede kaybettiklerini görüyoruz. Bunun en güzel örneklerinden biri milli güvenlik ve gizliliği ön planda tutan Çin pazarına girmek isteyen Google oldu. Çin hükümetinin resti sonucu bazı internet sayfalarını filtrelemeyi kabul ederek Çin’de operasyona başlayan Google, bir kaç sene içinde en başta yakaladığı 30% pazar payını ve rekabet gücünü kaybetti ve şu anda 5%’in altında bir pazar payına sahip. Bunda Baidu gibi başarılı bir yerel şirketin rakip olmasının etkisi büyük ancak bununla beraber “Kötü olma (Don’t be evil)” şeklinde bir mantraya sahip bir şirketin otoriter bir rejim ile işbirliğine girmiş olmasının markaya olan güveni sarstığını söyleyebiliriz.
Sonuç olarak FBI, Apple’ı sıkıştırarak kendi markasına olan güveni riske atmış durumda. Öte taraftan Apple ise müşterilerine verdiği söz ve inandığı prensipler uğruna yaşayarak markasını koruma ve güçlendirme gücüne sahip. Bir iş adamı ile yaptığım bir görüşmede uğrunda canını verebileceğin prensiplerin olması gerek demişti. Bugün bu söz Apple için daha çok anlam kazanıyor. Apple, yasaların gerektirdiği bedelleri ödemek pahasına prensiplerine ve verdiği söze bağlı kalarak kendisine duyulan güveni koruyabilir ve daha da sağlamlaştırabilir. Kendisi için en büyük sınavdan çıkmasının tek yolunun ne olursa olsun inandıklarını söyledikleri gizlilik ilkesine bağlı kalmak olduğunu düşünüyorum. Bir kereden bir şey olmaz ya da sadece bir seferlik diyenlerin aksine herşeyin hep o bir kere ile başladığını hatırlatmak isterim.
Apple’ın yarın vereceği kararı ve açıklamasını dört gözle bekliyorum :)
25.02.2016
Comments